Arka bahçe Arka bahçede sergilenen tüm objelerden en ilginci şüphesiz, Saint Jean Bazilikası kazılarında bulunmuş ve öneminden dolayı 'Efes Anıt'ı' diye anılan, 152 satırlık bir yazıttır. Bir Roma gümrük nizamnamesi olarak düzenlenen yazılı anıt başlangıçta Efes limanına dikilmiştir. Daha sonra, Bizans döneminde, bazilikanın minber yapımında tekrar kullanılmak üzere yerinden kaldırılmıştır. İmparator Neron tarafından 9 Temmuz 62 tarihinde yazdırılmış bu yönetmelik Asya'daki gümrük vergilerini toplamakla görevli genel çiftçilerin hak ve yükümlülüklerine ilişkin bildiriydi. Netekim, bilmeniz gerekir Roma devrinde, tarifeler ve diğer vergiler bugünkü gibi devlet yetkilileri tarafından değil, bu işlem, o yılki ürünü (daha doğrusu ürünün bir kısmını) devlet adına toplayan özel kuruluşlar tarafından yapılırdı; buna vergi işinin kiralanması denirdi. Diğer birçok Roma eyaletinde olduğu gibi, Asya'da da gümrük tarifesi malların değerinin % 2,5'u olarak uygulanmıştır. Bu metin sayesinde gümrük vergilerini toplamak için kullanılan prosedür hakkında bilgi ediniyoruz: seyahate çıkan insanlar 'gümrüğe' bagajlarını göstermek zorundaydılar. Bazı mallar bu tür gümrük ücretlerinden muaf tutulmuşlardı; gıda ürünleri ve İmparator, Roma devleti veya ordusu adına üretilmiş tüm mallar. Bu istisnaların dışında, şahsî giyim ve kullanım eşyaları, gezginlerin hizmetçi köleleri vergilendirilmemişti. Aksine, bu eşyalar, zaten kendileri de bir mal gibi alınıp-satılan, bir köleye aitse her biri kendi vergisini ödemek zorundaydı.
Avluda bulunan sütunbaşlıklı kolon, lahit ve griffonlar (yakındoğu ve Akdeniz mitolojisinde yer alan, zamanla Türk mitolojisine de geçen aslan gövdeli, kanatlı ve kartal başlı; göğü, tan ağarışını, gücü ve bilimi simgeleyen düşsel varlık.) Efes'in 13 km kuzeyinde bulunan Belevi Mozolesi'nden gelmiştir. Belevi anıtsal mezarı, dünyanın yedi harikasından biri olarak kabul edilen, Halikarnas'ın ünlü Mausolesi'nin bir benzeri olup, boyutları daha mütevazı idi. Mezar odasında, kapağına cenazenin büstü, yarı uzanmış pozisyonda oyulmuş bir lahit bulunmuştur. Lahtin yan yüzleri onbir adet siren figürünün narince işlendiği uzun bir frizle süslenmiş. Mitolojide Sirenler, Hades'in yeraltı krallığında ölülerin ruhlarını taşıyan kuş bedenli ve kadın başlı varlıklardır. Bu anıt mezarın, M.Ö. 246 yılında Efes civarında öldüğü bilinen Seleukos kralı Antiochos II'ye ait olduğu düşünülüyor. Lahitin yanında anıtın piramidal çatısının akroter kısımlarını oluşturan mermer griffonları ve küreleri görebiliriz. Burada, aynı zamanda 'Müzler lahiti'ni de belirtmek zorundayız. Bu lahdin kenarlarına alçak kabartmalar halinde Müzleri betimleyen, her biri, sütunlarla çevrili kemerli bir niş içerisine yerleştirilmiş olarak oyulmuştur. ( Mitolojide Müzler, tanrıların kralı Zeus ile bellek tanrıçası Mnemosyne'in kızları olan, Apollon önderliğindeki bir koroda, tanrıların bütün şenliklerinde şarkı söyleyip, dans eden, sanat ve bilimin koruyucusu, ilham tanrıçaları veya perileri olarak kabul edilir. Dokuz adet olan bu Müzler şunlardır: 1* Euterpe, flüt (müzik), 2*Erato, korolu-lirik-aşk şiirleri, 3*Kalliope, destan-epik şiir, 4* Kleio, tarih, 5* Melpomene, tragedya, 6* Polymnia, kutsal şiirler, 7* Terpsikhore, dans, 8* Thalia, komedya, 9* Urania, Gök bilimi. ) Soldan başlayarak, tanıyalım: Euterpe bir çift-flüt taşıyor, sonra CLIA, Tarih Müzü. Ortada ölen kişinin portresi betimlenmiş. Sağda Calliope ve Erato bir sitar ve bir arp (lir) taşıyorlar. Köşede Melpomen ve Thali, Tragedy ve Komedi Müzleri tiyatro oyuncu maskeleri tutuyorlar. Diğer tarafta Urani, astronomi Müzü, bir gök küre taşıyor. Son olarak bir sopa tutan genç kadın Terpsişor, Dans Müzü ile Polyhymnia, Pandomim Müzü. Vedius gymnasiumu yakınlarında bulunan ' Müzler lahiti', M.S. III. yy'a tarihleniyor, ancak, lahit kapağı üzerine kazınmış haç ve yazıt, Bizans döneminde devşirme olarak kullanıldığını kanıtlıyor.
Arka bahçenin ortasında bir beşik tonozlu Selçuklu kervansaray yapısı da görülecek; bu binanın orjinalinde daha uzun olduğunu düşünüyoruz ama bir hamam inşaatı çalışması sırasında kısmen yıkılmış. Bu binanın yanında Efes ve Selçuk'ta bulunan değirmen taşı örnekleri sergilenmektedir. Tahıl, zeytin, tuz vs. öğütmek için kullanılan bu değirmenler, Neolitik dönemden günümüze kadar Anadolu halklarının yaşamlarının en vazgeçilmez ögelerinden biridir. Bu değirmenlerin taşlarını yapmak için tercihen bazalt gibi çok sert bir taş seçiliyordu. Bulunanların en eski örnekleri Kalkolitik döneme ve İlk Tunç Çağına kadar iniyor; bunlar basitce, arada bulunan tahılı ezmek için biri diğerine sürtülen, 30-40 cm eninde iki dörtgen taştan oluşuyor. Evlerde sık kullanılan tip, iki yuvarlak taştan oluşurdu; üstteki taş, alttaki taşa karşı elle döndürmek ve böylece tahılı ezmek için, ahşap bir kol ile donatılmıştı. Bu model herhangi bir değişikliğe uğramadan, Helenistik dönemden Osmanlı İmparatorluğunun sonuna kadar kullanılmıştır.(yani yirminci yüzyıla kadar). Su gücüyle çalışan ve getirdiği kolaylığı hayal edebileceğimiz değirmenler bulunmadan önce, bazı önemli değirmenler, taşı uzun bir sırık yardımıyla döndüren bir ya da iki adam vasıtasıyla çalıştırılıyordu.
Hamam
Efes Müze'sinin arka bahçesinde, büyük bir kubbeli bina görürsünüz; bu, Beylikler döneminde Selçuk ilçesinde inşa edilmiş altı hamamdan biridir (XIV. yy). Saadet Hatun Hamamı olarak adlandırılan bu hamam 1979 da restore edilmiştir.
Roma döneminde Hamamlar, insanların günlük yaşamlarının temel bir kurumu ve olmazsa olmazı gibiydi; buna rağmen, sonraları, Ortaçağ’da ve Bizans dönemin’de hamam türü tesislerin yapımına olan düşkünlük yavaş yavaş kayboldu ve Batı'da tamamen yok olarak bitti. Ama Doğuda, Selçuklu sonra Osmanlının gelişiyle Hamam, lâyık olduğu değeri yeniden buldu ve o günden beri bu adı aldı. Saadet Hatun Hamamının genel durumu Roma hamamlarınınkinden farklıdır: soğuk bölüm(frigidarium), ılık bölüm(tepidarium) ve sıcak bölüm(caldarium), ancak bir yüzme havuzu bulunmadığına dikkat çekelim. Buna karşılık 'Göbek Taşı' diye adlandırılan, masaj ve terlemenin gerçekleştirildiği özel bir yer vardır. Hamama gelenler terlemek ve vücut kaslarını gevşetmek için önce sıcak taş üzerine yayılarak yıkanma işlemine başlıyorlardı. Türk geleneğinde, yıkanmadan önce, masaj ve tellak denilen bir uzmana kese yaptırılırdı. Üstelik, müslüman geleneği, evlilik hazırlıkları yapılırken, hamamda geçen müzikli ve eğlenceli bir ânı da gerekli görüyordu. Bugün Saadet Hatun Hamamı, Osmanlı Dönemi hamamlarının aksesuarlarından oluşan bir koleksiyonun sergilenmesine hizmet ediyor: kadınlar kadar erkeklerin de kullandıkları, sünger havlular, peştemallar, tahta takunyalar, hamam tasları vs.
Genellikle bazı önemli Türk hamamları çift hamamdı, öyle ki tek bir ısıtma merkezi (külhan), yan-yana ama biribirinden bağımsız, biri erkeklere ayrılmış diğeri kadınlara, iki ayrı hamamı beslerdi. Küçük boyutu göz önüne alındığında, Saadet Hatun Hamamı erkekler ve kadınlar için farklı saatler uygulayan basit bir hamamdı.
Mezar Bulguları Salonu
Günümüze kadar Efes'in hiçbir nekropol'ünde sistematik bir kazı yapılmamıştır. Bu salonda sergilenenler tesadüfen bulunan mezarlara aittir. Bizans dönemine kadar mezarlara hediye koyma alışkanlığı vardı, fakat Hıristiyanlığın gelişi yavaş yavaş bu geleneği ortadan kaldırdı. Gömülen kişinin toplumsal konumu ve ekonomik durumu, değerli hediyeler bulunan anıt mezarların yapımına sebep oluyordu. Salonun sağ tarafında, bir diyagram (şema) Anadolu'da mezar geleneğini açıklıyor ve Selçuklu mezarlarından Tunç Çağınınkilere kadar farklı mezar tiplerini gösteriyor. Efes'de keşfedilen en eski mezar, St. John Bazilikasının otopark inşaatı sırasında tesadüfen keşfedilen bir Miken mezarıdır; İçinde bulunan objeler mezarın M.Ö. 1300 - 1400 lere tarihlenmesini sağlıyor; bunlar ilk vitrinde sergilenmişler.
İzmir'in batısında kurulmuş bir antik kentten almıştır. Ticaret Agorası altında yürütülen sondajlar sırasında, VI. yy. dan kalma bir tanesi açığa çıkarıldı; İçerdiği hediyelerle birlikte salonun ortasında sergilenmektedir. İkinci bir vitrin, Klazomen lahitlerde bulunan bazı objeleri tanıtıyor. Hıristiyanlığın ilk zamanlarında, Yedi Uyurlar Mağarası çok ziyaret edilen bir mezarlıktı, çünkü diriliş inancının bir çeşit kutsal yeriydi, üstelik bir biri üzerine yığılı mezarlar bulunmuştu. Yedi Uyurlar efsanesi hakkında bilgiyle birlikte oradan alınan mezar objelerinin küçük bir bölümü bu salonun doğu duvarının karşısında sunulmaktadır. Sağ tarafta, orijinali İstanbul Türk ve İslam Eserleri Müzesi'nde bulunan, bir mağarada uyumakta olan yedi kişi ve köpeklerini müslüman inancına göre betimleyen bir on altıncı yüzyıl minyatürünü görebilirsiniz. Bir başka belgede ise, Vatikan'da korunmuş olan, X. yy., Aziz Basil II Takvimi çizilmiş; orada da uyumakta olan, yedi Hıristiyan genç, zamanın giysileriyle görülüyor.
Bir vitrin cam eserlere ayrılmış; bunlar rengârenk olup 'Fenike' diye sınıflandırılan, bir kısmı Efes'deki arkaik mezarlardan çıkan; diğerleri Geç Hellenistik ve Roma Dönemi'ne ait olanlar. Alttaki bilezikler Bizans döneminden. Bu vitrinin yanında, M.Ö. II. yy'a ait alınlıklı bir stel bulunmakta; ortada, uzun boylu bir kişiyi görülüyor: bu ölen kişi, öbür dünyaya gidiyor, yakınları ise veda etmeye gelmişler. Yanda bulunan iri mezar taşı, Dor düzeninde bir binanın ön cephesine benziyor; ölen kişinin büstü, yüksek kabartmayla, kıymetli metallerden yapılmış tacın çalınmaması için demir parmaklıklarla kapanmış bir niş içerisine oyulmuş. Yazıtında, Diyocle'nin kızı Olympia'nın mezarı olarak bildiriliyor.
Salonun bir köşesinde, 'Anadolu'da Ana Tanrıçanın Evrimi' açıklanıyor. Bir girintiye yerleştirilmiş Kybele ( Sybel) heykeli, Türkiye'deki müzelerde yaygın bulunan tipte: tanrıça iki aslanın arasında bir tahta oturmuş vaziyette ( eser M.Ö. V. yy'a ait ). Kybele'ye ait diğer anıt taşlarda alınlıklar var ve Tanrıçadan başka, Zeus ve Atte'nin figürleri oyulmuştur. ( Atte, Kybele'nin aynı zamanda sevgilisi de olan Rahibidir ). Bir harita tanrıça'nın Anadolu'daki önemli tapınım merkezlerini gösteriyor. Bir duvar vitrininde, Devlet Agorası'nın güneybatı köşesindeki bir kuyudan çıkarılmış, çoğunlukla I. yy'a ait objeler sunulmaktadır. (belki de bir 'dilek kuyusu'ydu.) |